“Do not fear mistakes. There are none.”
Doo-Bop’ dan Bitches Brew’ e, Kind of Blue’dan Birth of Cool’a jazz a şekil vermis Miles Davis’in, Caz’ın ve kendi müzik hayatının tek bir cümlede özeti bu.
Döneminin değil belki de tüm zamanların en önemli müzisyenleri arasında gösterilen Miles Davis’in doğum günü bugün. Hem onun doğum gününü kutlamak hem de Bir Tatlı Bir Ekşi’nin ilk müzik yazısında Davis’ den bahsedebilmek çok güzel.
Disçi baba ve müzik öğretmeni annenin çocuğu Davis 13 yaşında trompet ile tanıştı. 1941 yılında yarı profesyonel olarak başladığı müzik hayatında, çok kısa bir sürede kendi tarzını yaratarak Caz’ın bir çok dönemine damga vuracağını kimse bilemezdi.
Babası, müzik eğitimine devam etmesi için Miles’ı New York Juilliard Müzik Okulu’ na gönderdi. New York’ a gelir gelmez St Louis’den tanıdığı ve dönemin en ünlü Caz alto saksafoncularından Charlie Parker ile çalışmaya başladı. Bir süre sonra okulu tam zamanlı Caz sanatçısı olmak için bıraktı. Bırakana kadar geçen süre içinde Charles Mingus gibi çok ünlü müzisyenlerle çalıştı .
Bir süre sonra Bebop’ ın hızından uzaklaşmaya başladı ve bu belki de günümüzde Caz’ ın halen yaşıyor olmasını sağladı.
Gil Evans ile yapmış olduğu Birth of the Cool albümü, Bebop’ dan cok uzaklaşmamış olsa bile bu farklı, yavaş ve lirik ses, bir çok insanı kendine çekti ve Cool Caz’ın doğumunu simgeleyen albüm olarak ifade edildi.
Miles Davis’i anlatırken 1. ve 2. Beşlisinden bahsedilmezse hep bir tarafı eksik kalır. Gelecekte adını altın harflerle yazdıracak olan John Coltrane (tenor saksafon), Hard Bop’un önemli iki üstadı Red Garland (piyano) ve Paul Chambers (kontrbas) ve Philly Joe Jones (davul) ‘dan oluşan bu ekip bir de 1958’ de yine kendine has bir tarzı olan Cannonball Adderley (alto saksafon) ile mükemmel 4 albüme imza atmıştır Davis. Caz dinlemek isteyen, merak eden herkesin dinlemesi gereken albümler bana göre.
Bahsetmeden bitiremeyeceğim diğer albüm ise Caz’ın en çok satmış albümü Kind of Blue. So What ve Freedie Freeloader gibi hareketli parçaların yanında albümün adını hissettiren Blue in Green gibi harika bir şarkıya sahip bir albüm. Miles Davis’in kendi sesini sonuna kadar hissettiren güçlü bir kayıt.
Kendi mükemmel kariyeri boyunca sadece kendi adını duyurmakla kalmayan Davis, deneyselliğiyle Caz’ı geleceğe taşımıştır. Kitleleri peşine takan Rock müziğin karşısında güç kaybeden Caz ile Rock müziği birleştirerek mükemmel eserler yaratmış ve bunu her zaman “Cool” tavırlarıyla devam ettirmiş bir deha Miles Davis.
“I know what I’ve done for music, but don’t call me a legend. Just call me Miles Davis.”
Caz’dan hoşlanmıyorsanız bile sadece “Jean Pierre” ve “Human Nature” dinlemenizi şiddetle öneririm. Tabi Gizem’in önerisine uyup ılık bir bahar akşamında sessizliğinize tat katmak isterseniz “Blue in Green” de dinleyebilirsiniz.
Ardından geçen 23 yıla rağmen…
Not: Miles Davis'in Fusion dönemi eserleri başka bir yazının konusu.
No Comments