Free’ye Caz demeyen bir kitle vardı; üretilen müziği bir sanat eseri olarak gören. Tam da bu sırada Fusion yavaş yavaş kendini belli etti. Free Jazz’ın getirdiklerinden sonra geri dönüşün olmayacağını, modların ve kuralların artık Caz müzikte yerinin olmadığını bir kez daha kanıtladı. Şu an üretilen Caz eserlerin çok büyük bir kısmı Fusion’dır. Yani Caz ölmedi, küllerinden sayısız defa doğdu. Hatta Hip-Hop’ı kendi içinde eritebilecek kadar geniş bir düşünceyle…
Fusion, Caz dinlemeyen kitleyi çok hızla kendisine alıştırabilecek bir tür. Çünkü tarihsel süreçlerin çok daha dışında, üstelik Free’nin sanatsal kazanımlarından sonra; popülerleşme çabasında bir yapıya sahip. Rock’n Roll’un ve 70’ler ile birlikte Avrupa’yı kasıp kavurmaya başlayan Heavy Metal ve 80’lerle hem Avrupa’da hem Amerika’da krallığını ilan etmiş Thrash Metal ve N.W.O.B.H.M diğer türlerin köküne kibrit suyu dökerken Caz gelişime her zaman açık olduğunu bir kez daha kanıtladı. Elektrikli çalgıları müziğe dahil edip, akustik algısını değiştirdi. Farklı müzisyenleri kendi içine dahil edip yeni bir düşünce yapısı oluşturdu.
Bunların hepsini Modern Caz’ın en önemli sanatçılarından birisi yaptı; Miles Davis. Kendini beğenmiş, modal caz hayranı, seyirciyle iletişime girmek nedir bilmeyen, “Cool” adam bir anda bambaşka bir şey yapmak için sahnedeydi; Herkese Cazı sevdirmek.
Bu yazıda Fusion 70 ve sonrasını betimlemek için kullanılmaktadır. Smooth Jazz, Rock Jazz gibi türler aslen Fusion’ın alt grupları olarak kabul edildiği için ayırmayı uygun görmemekteyim.
Fusion Jazz ya da Jazz Fusion, Rock dışında Funk ve türevlerinden de parçalar taşımaktadır. Bu yüzden parçalar ritm tutulabilir, eğlendirici hatta dans edilebilir yapıdadırlar.
Ortak kanı Fusion’ın Miles Davis’in 1969’da yayınlanan “In a Silent Way” albümüyle doğduğunu yönündedir. Orgun ve de elektro gitarın etkileri fazladır, trompetin ve saksafonun eskisi gibi baskın olma yönünde bir arzusu yoktur; bir bakıma uzayın sessizliğidir bu albüm. Albümdeki müzisyenler ise Fusion’a damgasını vuracak adamların kolajı gibidir; Wayne Shorter (saksafon), John McLaughlin (gitar), Chick Corea (piyano), Joe Zawinul (org), Dave Holland(kontrabas), Tony Williams (davul) bambaşka bir yapıt ortaya koyar. Pat Metheny’de olsa zaten tek albümle fusion budur beyler diyip kepenkleri indirebilirlerdi 🙂
Davis’in grubunda yer almış Marcus Miller’ın (bas) eserleri tam olarak benim Fusion’da aradığım şeyi veriyor. Yıldız Tilbe bile farketmiş ki “Oynama” adlı şarkısında kullanmış 🙂
Türün bir diğer “ağa babası” Herbie Hancock’tır (piyano). 14 tane Grammy ödülüyle en azından bir şarkısına aşina olduğunuza eminim (Rockit en mümkünü olabilir :)) Kişisel olarak bas, trompet ve saksafon sesini daha fazla sevdiğim için favori müzisyenim değil fakat, Dünya Caz Elçisi olarak yaptıkları ortada.
https://www.youtube.com/watch?v=p4ASTMFN-h4
Türk müzisyenler arasında da Fusion son derece popüler. Ege Focan ve İlhan Erşahin benim en çok beğendiğim müzisyenlerden. Aynı şekilde yeni dönem Caz solistleri Karsu, Şenay Lambaoğlu ve Dolunay Soysert, Caz’a yeni bir tat katıyor.
Fusion, Caz’a yeni başlamış insanların ilk tercihi olabilecek türdür. Popüler kültür, funk ve rock müziğin etkilerinin Fusion’da belirgin bir şekilde hissedilmesi, türe dair hiçbir şey bilmeyen kitleyi Caz’a ısındırmak için harika bir başlangıç noktası. Eğer pop’a hip-hop’a kayan bir tarzınız varsa, Miles Davis’in 91’de çıkardığı Doo-Bop albümüyle başlayabilirsiniz 🙂